1: İstanbul

Easy Turkish Podcast

www.easyturkish.fm

Easy Turkish Podcast'in ilk bölümü! "İstanbul'da yaşama alışmış birisi, başka bir şehre gittiğinde ne hissediyor?" ilk bölümün en düşündürücü sorusu. Bu bölümde, İstanbul'da yaşadığımız tecrübeleri anlatırken bir yandan da bu şehrin bayıldığımız ve nefret ettiğimiz yanlarını inceliyoruz.

Interactive Transcript and Vocab Helper

Subscribe using your private RSS feed to see the transcript and vocabulary helper right in your podcast app while you listen.

Show Notes

Transcript

Müzik

0:13 Emin:
Herkese merhaba! Easy Turkish Podcast'in ilk bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugün Cihat bizimle birlikte. Nasılsın Cihat?
0:23 Cihat:
İyiyim Emin, çok teşekkür ederim. Sen nasılsın?
0:26 Emin:
Ben de iyiyim. Teşekkür ederim. Easy Turkish YouTube videolarını izleyen varsa beni tanıyor olma ihtimalleri var. Ancak sen ekibimize yeni katıldın. Bize kendini tanıtır mısın?
0:37 Cihat:
Tabii ki. Söylediğin gibi ben Easy Turkish ekibine yeni katılıyorum. Benim bu ekipteki görevim de sana Podcast içeriğinde yardımcı olmak. Biz beraber bu Podcast'i yapacağız diye konuştuk. Uzunca yıllardır arkadaşız, her zaman sohbet etmeyi çok sevdik. Çok çeşitli konularda araştırmalar yapıp birbirimize anlatıp böyle "Abi ya gerçekten bu böyle miymiş?", "A böyle de mi bir şey varmış?" diye çok konuştuk. Dedik ki artık bunu bir içerik haline getirelim mi? Easy Turkish Podcast fikrini seninle konuştuğumuzda da bunu ikimizin güzel yapabileceğini düşünmüştük. Beni de insanlar zamanla fikirlerimi, olaylara karşı bakış açılarımı dinledikçe daha iyi tanırlar diye düşünüyorum. Çok heyecanlıyım. Bu bizim projemizin ilk bölümü. Uzunca zamandır deneme bölümleri çekiyorduk. Ama bu sahiden ilk bölümümüz. Bakalım nasıl olacak? Gerçekten merakla bekliyorum ben de herkes gibi.
1:31 Emin:
Evet, ben de bu konuda gerçekten çok heyecanlıyım. Kendi aramızda sohbet ederken sürekli ne kadar güzel konulardan bahsediyoruz, ne kadar güzel sohbet ediyoruz diye düşünüyoruz. Ama bakalım bunu insanlara sunarken o kadar başarılı olabilecek miyiz ben de bunun heyecanı içerisindeyim.
1:47 Cihat:
Ben güzel olacağını düşünüyorum. Çünkü yani aklımızdan geçenleri konuşacağız. Her hafta bir konu belirleyeceğiz. O konu hakkında düşüncelerimizi, fikirlerimizi, araştırmalarımızı anlatacağız. Bunları anlatırken insanların da yorumlarını görebileceğiz. Bize geri dönüşler sağlayacaklar. Onlar sayesinde biz de çok fazla şey öğreneceğiz. Yani biz bu şey sadece biz konuşuyoruz ve paylaşıyoruz olsun istemiyoruz sonuçta. Etkileşimlerle beraber daha interaktif bir hale getirmek istiyoruz. O yüzden ben bayağı heyecanlıyım. Sadece ben fikirlerimi ve düşüncelerimi anlatacağım insanlar da beni dinleyecek diye düşünmüyorum yani. O geri dönüşleri almak, insanların o konularda ne düşündüğünü öğrenmek benim için de öğretici olacaktır. Ben bayağı heyecanlıyım söylediğim gibi.
2:29 Emin:
Evet, evet. Kesinlikle. Her hafta bir konumuz olacak dedin. O zaman ilk haftamızın konusuyla başlayalım. Ne olsun, ne olsun diye düşünürken 2019 yılında YouTube videoları yapmaya başlarken ilk konumuz, ilk video konumuz İstanbul oldu. Podcast'imizin de ilk konusu yine İstanbul üzerinden olsun dedik. Çünkü ikimiz de bu şehirde doğduk, bu şehirde büyüdük, bu şehirde yaşamaya devam ediyoruz. O yüzden ikimizin de söyleyeceği çok şey vardır bu dünyanın en popüler şehirlerinden birisi olan İstanbul hakkında. Ne düşünüyorsun? Sence konu seçimi olarak İstanbul nasıl bir konu?
3:09 Cihat:
Çok genel bir konu. Herhangi bir şey konuşabiliriz ve gerçekten saatlerce de sürebilir. Eminim İstanbul'da yaşayan herkes buna katılacaktır yani. Hani çok spesifik bir problemi dahi saatlerce konuşabiliriz. Çünkü İstanbul'un içinde çok fazla değişken var. Trafiğinden bahsedebiliriz, güzel mekanlarından bahsedebiliriz. Çok sevdiğimiz yerlerinden bahsedebiliriz. Ve gerçekten bunların hepsi üzerine saatlerce konuşulabilecek meseleler. O yüzden hani güzel bir başlangıç olur diye düşünüyorum. Ve söylediğin gibi ikimiz de yirmi beş senedir burada yaşıyoruz. O kadar fazla yaşanan şey var ki... (Benim yirmi altı oluyor.) Benim daha yirmi altı olmadı, Ağustos ayında olacak. Beş ayımı bekliyorum.
3:45 Emin:
Evet. Dediğin gibi konuşacak İstanbul hakkında o kadar çok konu var ki... İstanbul'un trafiği hakkında konuşmaya başlasak herhalde iki üç saatlik bir bölüm çekeriz en az.
3:56 Cihat:
Ve yani o trafikte sıkıldığım kadar da sıkılırım orada konuşurken. Sinirlenir ve sıkılırım onu da biliyorum yani. Çünkü hani daha... Yani şunu hemen söylemek istiyorum: Ben az önce dışarıdaydım, eve yeni geldim. Bugün Trabzonspor şampiyon oldu. Türkiye futbol liginde şampiyonluklarını ilan ettiler. Bitti, sezonu kazandılar ve yani öyle büyük bir kalabalık var ki dışarıda. Maslak'tan geçerken tüm şeritler kapalı bir şekilde Trabzonspor taraftarları şampiyonluğu kutluyorlardı. Bunun güzel bir şey olduğunun bilincindeyim. Ama bir şehri kitleme yeter mi? Evet yetiyor. Köprü kapalı. Yolların hepsi kapalı. İnsanlar çok eğleniyor. Bu enerjilerini çok seviyorum ama evime gitmem günün sonunda bir saat sürüyor. Ve bu şehrin böyle bir gerçeği var. Yani bir trafik sorunumuz var. Çok seviyorum diyeceğim İstanbul hakkında hep. Ama trafiği çok kötü diyeceğim yani. Bir yerden bir yere gitmek çok uzun sürüyor diyeceğim kesinlikle.
4:51 Emin:
Evet, İstanbul hakkında bahsederken sürekli "ama" diyeceğimiz bir içerik olacak herhalde. Çünkü İstanbul artı tarafları da eksi tarafları da çok yoğun bir şekilde yaşatan bir şehir.
5:03 Cihat:
Kesinlikle katılıyorum. Nasıl başlamak istersin? İstanbul'da en çok sevdiğin yeri bize söyler misin? Nereyi en çok seviyorsun? Nereye gitmekten hoşlanıyorsun?
5:12 Emin:
İstanbul şu açıdan çok hoşuma gidiyor: Hatta insanlar bunu turistik bir aktivite olarak da yapıyorlar. Avrupa yakasıyla Asya yakasını birbirine bağlayan ve jeopolitik konumu da gerçekten çok önemli olan bir şehir. "Nereye gitmeyi seviyorsun?" sorusunun da sonsuz cevabı var. Yani sadece Avrupa yakasında bile binlerce yer sayılabilir. Asya yakasında binlerce yer sayılabilir. Benim favori, gitmeyi en sevdiğim yer şahsen Emirgan Sahili. Emirgan Korusu, o civarlar. Oradan Boğaz'ın o içerisinde yürüyüş yapmak, o manzaranın içerisinde olmak bana her zaman farklı bir huzur veriyor. Benim için cidden çok özel bir yeri var oraların. Peki senin gitmeyi en çok sevdiğin yer neresi İstanbul'da? Nerelere gitmeyi, neler yapmayı seviyorsun İstanbul'da?
6:04 Cihat:
Söylediklerine katılıyorum. Bence de sahiden İstanbul'un bir ders kitaplarında anlatılabilecek kadar çok büyük önemi olan yerler var. Sur içi kısmı var. Yani ilk fethedilen dönemde İstanbul surlarının bulunduğu nokta, oranın çok önemli bir tarihi dokusu var. Oranın çok önemli tarihi özellikleri var. Orada böyle gezebileceğin yerler çok fazla. Oraların hepsini gezmek bir güne bazen sığmayabiliyor ama şahsen ben yedi yıldır Sarıyer'de yaşıyorum. Ve Sarıyer'i o kadar çok seviyorum ki... Sarıyer'in doğası, yeşilliği... Burada böyle Rumelifeneri'ne gitmek, Rumelifeneri'nde bir kahvaltı etmek, Garipçe'ye gitmek, orada deniz kenarında oturmak, Sarıyer Sahili'ne inmek... Sanki böyle hem İstanbul'daymışım hem de böyle kırsalda bir kasabadaymışım gibi hissettiriyor bana. Bu ikisinin böyle kesiştiği yerde bulunmak çok hoşuma gidiyor. İstanbul'un Avrupa yakasının kuzey bölgesi burası. Hani Karadeniz'e de sınırı var diyebiliriz. Üçüncü köprünün bulunduğu bölgedeyim ben ama Sarıyer'i çok seviyorum. Dediğim gibi sanki şehir dışına çıkmışım gibi hissettiriyor bazen. Hani biz hatta şöyle diyoruz aramızda: Şehre inelim, işte Taksim'e, Levent'e falan gideceğimizde, Nişantaşı'na... Şehre inelim, o taraflara gidelim diye konuşuyoruz. Öyle ayrı bir kasaba gibiyiz yani. Ben İstanbul'un bu kısmına bayılıyorum.
7:17 Emin:
Ama gerçekten dediğin gibi İstanbul'a yani hem çok yakın hem de çok uzak. Sen oraya taşındığından beri zaten görüşme sayımızdaki düşüş de biraz dramatik. Ama kesinlikle Sarıyer'e gittiğimde oranın çok daha farklı bir dokusu olduğunu, çok daha farklı bir havası olduğunu ben de fark ediyorum.
7:36 Cihat:
Aynen öyle. Yani bunun karşıda da örnekleri var. Beykoz tarafı da buraya benziyor. Mesela yeşilliği çok bol bir bölge. (Evet.) Daha az insanın yaşadığı bir bölge. Belki nüfus olarak çok fazla insan olabilir ama yoğunluk olarak öyle değil. Evler daha ayrı ayrı oluyor. Daha site bölgeleri falan oluyor, oralar güzel. Ama bunun yanı sıra mesela işte burayı çok sevmeme rağmen ben bu şehrin merkezlerine de aşığım. (Kesinlikle.) İstanbul'un sadece bir merkezi yok, birden fazla merkezi var. Avrupa yakasında bile üç, dört tane böyle merkezi alan vardır. Minimum olarak söylüyorum bunu. Mesela ben Taksim'e gitmeye çok bayılmam açıkçası. Çünkü çok kalabalık olduğunu düşünüyorum. Taksim'de dolaşırken böyle biraz sıkıldığım oluyor. Yani kalabalıktan böyle kaçmak istiyorum bir yerlere. Ama her zaman Taksim mesela İstanbul'un kalbi gibidir ve çok özeldir gibi düşünüyorum.
8:23 Emin:
İstanbul, yani binlerce kalbi var diyebiliriz. Şimdi Avrupa şehirlerine baktığında işte "old town" olarak nitelendirilen tek bir yer oluyor. Ama İstanbul'da bunun için işte Eminönü diyebilirsin, Sultanahmet diyebilirsin, Taksim diyebilirsin, Üsküdar diyebilirsin... Sonsuz sayıda yer var gerçekten. İstanbul birden çok kalbi olan bir şehir gibi gerçekten.
8:44 Cihat:
Evet, ben de katılıyorum ve mesela ikimiz Avrupa yakasında yaşadık hep yani. Genel olarak daha iyi bildiğimiz bölge Avrupa yakası ama ben Anadolu yakasına son zamanlarda çok daha fazla gitmeye başladım. Hep uzak diye, işim düşmediği müddetçe geçmezdim yani. Orada çok fazla böyle bulunmadım. Çok fazla yaşamamıştım yani. Son zamanlarda arkadaşlarımın da ailelerinin evlerine dönmesiyle, üniversitenin bitişinin ardından, o taraflara çok sık gitmeye başladım. Ve orası da o kadar güzelmiş ki hani... Kadıköy merkezli bir yaka gibi bir şey ve yani bir yerden bir yere ulaşmak çok daha kolay. Dolmuşlar, minibüsler, metrolar, Marmaray'lar... Her şeyleri var. Caddede yürümek, o Caddebostan'a gitmek, Bağdat Caddesi'nde bulunmak çok keyifli. Erenköy'ü, Suadiye'si o kadar sevdim ki hani... Ve burası İstanbul'un bir yakası sadece yani. (Aynen öyle.) Hani ben Avrupa yakasını hala çok iyi bilmiyorum. Yirmi altı senem geçti burada benim de neredeyse. Ve Anadolu yakası var, daha hiçbir fikrim yok mesela. Hani burası öyle büyük, kozmopolit bir yer. Bu bazen beni büyülüyor, bazen de korkutuyor açıkçası.
9:47 Emin:
Evet, şimdi şöyle düşün: Sarıyer'e gitmeden önce... Tabii ki Sarıyer'i önceden duydun, biliyorsun ama bu kadar güzel bir yer olduğunu orada yaşamadan tam olarak deneyimleyemiyorsun. (Aynen öyle.) Bir yandan da aynı bu düşünceyi diğer semtler için, diğer ilçeler için de belki uygulayabiliriz. Dediğin gibi işte Suadiye'si, Kadıköy'ü, Erenköy'ü vesaire... Belki onlar da çok inanılmaz, eşsiz deneyimler sunuyor ve biz bundan bihaber yaşıyoruz şu anda.
10:11 Cihat:
Aynen öyle. Yani şöyle bir düşüncem var bu konuyla alakalı: Bir yerin nasıl gözüktüğü ve içinde neler barındırdığından daha çok oradaki anıların, orada geçirdiğin vakit, oradaki tecrübelerin önemli olduğu için İstanbul bu anlamda çok zengin diye düşünüyorum. Çünkü dünyanın her yerinden, her etnik kökenden, Türkiye'nin her şehrinden insanın yaşadığı şehir İstanbul. Burada her şeye rastlayabiliyorsun. Gerçek bir karmaşa var yani. Bunun içinde o güzel anları yakalamak da çok keyifli oluyor. Bir sokak arası lokantasına girdiğinde hayatında yediğim en iyi kebabı yiyebiliyorsun mesela. Ama ismini cismini kimse bilmiyor oluyor. Ben bu anlara çok değer verdiğim için o lokal semtlere gitmeyi, o lokal restoranlara gitmeyi de çok seviyorum. Bir yerin özel bir şeyi varsa onları da yemeyi çok seviyorum ki burada çok fazla var yani. İstanbul'un bu anlamda çok çok çok zengin olduğunu düşünüyorum. Tam bir böyle kültür yelpazesi gerçekten.
11:05 Emin:
Aynen öyle. Mesela İstanbul'da beni en çok şaşırtan konulardan birisi şu: Birisine bir mekân önerisi yapacaksın mesela... Atıyorum en iyi köfte nerede yenir? Sen diyorsun ki "Ahmet Usta'nın Yeri" diyorsun mesela. Aslında senin o çok gittiğin sınırlı yerler arasındaki belki en iyi yeri biliyorsun. Karşıdaki sana diyor ki "Aaa, sen Mehmet Usta'nın Yeri'ni bilmiyor musun?" falan... Mesela merak ediyorsun, gidiyorsun gerçekten orası da harika bir şey yapıyormuş falan. O yüzden sonsuz imkan, sonsuz öneri yapılabilecek yer... Ya gerçekten İstanbul anlatılabilecek gibi bir şehir değil tam olarak.
11:42 Cihat:
Aynen öyle. Gerçekten burayı dolu dolu yaşamak için çok uzun bir vakte ihtiyaç var. (Evet.) Çok fazla imkana ihtiyaç var. Hani öyle bir vakte sahip olmak bile mümkün değil diye düşünüyorum. Çünkü her semtin, her ilçenin, senin söylediğin gibi... İki farklı yakanın bile farklı hikayeleri var. Bunu çok, çok absürt buluyorum bazen. Bu açıdan da çok seviyorum ama bunu vurgulamak zorundayım. Çok fazla insanın yaşadığı bir şehir olduğu için nüfus yoğunluğumuz çok fazla. Ve bu sebepten ötürü öyle bir kalabalık var ki bu şehirde aslında... Hani bir yerden bir yere gitmekten bahsettik ya konuşmanın başında... Bazen o kadar zor olabiliyor ki yani. Ben Nişantaşı'ndaydım bugün, Sarıyer'e geldim. Bunlar kuş uçuşu mesafe olarak birbirine çok uzak yerler değil aslında. Ama benim eve varmam bir araçla, bir arabayla yaklaşık kırk dakikaya yakın sürdü. Ve biliyorum yani ben mesela kırk kilometre yol yapmadım. Başka bir Anadolu şehrinde, hani Türkiye'nin başka bir vilayetinde kırk dakika bir yerden bir yere gitmek için çok uzun bir süredir. (Kesinlikle.) Ve biz o kırk dakika bittiğinde, eve vardığımızda az önce arkadaşımla şeyi konuştuk: Yol da açıktı yani. O şampiyonluk kutlaması dışında trafik de olmadı. İyi geldik aslında. Bizim için zaman algısı gerçekten çok daha farklı çalışıyor. Bir yerden bir yere gitmek için bir saat civarı süreye çok iyi süre diyoruz. Ama aslında günün yirmi dörtte biri bu. İnanılmaz bir şey bence.
13:06 Emin:
Bu navigasyon uygulamalarında bile tahmin edilen varış süresini, işte atıyorum, kırk dakika diyor, sen otomatik olarak kafanda bir on dakika on beş dakika daha koyuyorsun mesela. O uygulamalar bile verimli çalışmayabiliyor. O yüzden zaman algısı İstanbul'da biraz daha farklı çalışıyor gerçekten.
13:22 Cihat:
Evet, kesinlikle öyle. Yani ben biliyorum. Şimdi ailem de şu anda Trabzon'da yaşadığı için bir yerden bir yere gitmek gerçekten oralarda bu kadar uzun sürmez. İlçe değiştirmen gerekir. İlçe değiştirmekten kastım da gerçekten bambaşka bir dünyaya varmak gibidir yani. (Evet.) Orada büyük bir olaydır otuz kilometre gitmek, kırk kilometre gitmek. Ve o da kırk dakika sürer, elli dakika sürer maksimum. Bizim burada ben şu anda kalkıp senin yanına gelmeye kalksam... Biliyorum yani bir saat falan yol gideceğim mesela. İkimiz de aynı yakada oturuyoruz aslında. O kadar da uzak değiliz ama bir saat sürer diye düşünüyorum. Bu da İstanbul'un çok sevdiğim özelliklerinden bir tanesi değil açıkçası. Bu böyle bayağı bir uyuz olduğum bir özelliği. (Bunu seven yoktur herhalde?) Hayatımın... Evet, yani hayatımın, ya günümün bir süresi ve önemli bir süresi kesinlikle yolda geçiyor benim.
14:12 Emin:
Yani benim mesela günde işe gidiş gelişim toplam en az iki saat sürüyor ki bu çok... İnsan hayatında ciddi bir süre bence.
14:19 Cihat:
Kesinlikle öyle. Uzun vadede baktığın zaman on sene çalıştığında çok önemli bir süreyi sen yolda geçirmiş oluyorsun. (Evet.) Ve trafikte geçirmiş oluyorsun. Diyorum ya: Bu böyle İstanbul'un gerçekten en yaralayıcı özelliği olabilir. O yüzden işine çok yakın bir evde oturmak İstanbul için çok iyi bir senaryo. Ama onu denk getirmek de çok zor. Çünkü dediğimiz gibi burası bir metropol. Nerede ne yapacağın bile çok fazla öngörülemeyebiliyor.
14:47 Emin:
O zaman son olarak şöyle diyebiliriz: Yani İstanbul size çok fazla şey sunuyor ama bedel olarak da çok ağır şeyler istiyor.
14:55 Cihat:
Evet. Zamanınızla ödüyorsunuz bu bedeli gerçekten. Ama bu bir bağımlılık. İstanbul'da yaşamış birisinin başka bir şehirde çok rahat edebileceğini düşünmüyorum. Belki rahat edebilir ama garipser diye düşünüyorum başka şehirleri. Çünkü buranın bu kaosuna, kargaşasına çok alışkınız yani. Buradaki o belirsizlik burada yaşayan herkesin kanına işlemiştir bence.
15:17 Emin:
Peki sana İstanbul'la ilgili o zaman bir soru sorayım: İstanbul'da yaşamanın en iyi tarafı ne, en iyi yönü?
15:25 Cihat:
İstanbul'da yaşamanın en iyi yönü herhalde bitmek bilmeyen ihtimaller diye düşünüyorum. Yani bir akşam bir karar verdiğinde "Ben acaba nereye gitsem?" dediğinde, bu sadece gece dışarı çıkıp eğlenmek anlamında olmak zorunda değil, yemek yemek olabilir, yeni bir yer görmek olabilir... İstanbul sana sonsuz tane seçenek sunabiliyor. Hiç... Bir arkadaşınla bir gün oturursun ve "Şuraya gittin mi?" der sana ve sen hayatında belki hiç duymamışsındır. İstanbul'un böyle çok fazla fırsat sunma özelliği var ve bunun en güzel yanı olduğunu düşünüyorum. Yani kafana koyarsan, yapmak istersen yapabileceklerinin sınırı yok bu şehirde gerçekten. Peki senin için en güzel, en iyi yanı ne sence?
16:01 Emin:
Ben de benzer bir cevap vereceğim. İstanbul'un o en meşhur gezilecek yerlerine tekrar tekrar gittiğimde yaşadığım o değişik heyecanlar, değişik hisler beni çok etkiliyor. Sultanahmet Meydanı'na belki bin kere gitmişimdir ama binincide gittiğimde bile yine çok farklı hisler yaşayabiliyorum. Çok farklı bir dokunun içinde olduğumu hissedebiliyorum. O yüzden çok özel bir şehirde yaşadığımı bilmek İstanbul'un en iyi yönlerinden birisi benim için.
16:30 Cihat:
Buna ben de katılıyorum. Hatta aklıma çok net bir örnek geldi bu konuda. Yerebatan Sarnıcı'na çocukluğumdan beri her gittiğimde çok etkileniyorum. (Değil mi?) O işte içindeki ışıklandırma miktarı olsun... O estetik olarak çok tatmin edici bir yanı olması olsun... Oradaki o bir tane Medusa heykeli var, onun görüntüsü olsun... Yani çocukken aklıma işlemiş. Son zamanlarda hiç gitmedim ama yıllar önce gittiğimi hatırlıyorum. Lisedeyken en son gitmiştim sanırım. Gittiğim zamanda da yine çok etkilenmiştim. Bu çeşit çok detay, çok güzel yerleri olan bir şehir İstanbul. Bu da benim çok hoşuma gidiyor. Beni çok yükseltiyor açıkçası.
17:04 Emin:
Evet. Peki herkesin belki de tahmin edebileceği bir soru olacak cevabını ama... İstanbul'da yaşamanın en kötü tarafı sence ne?
17:13 Cihat:
İstanbul'da yaşamanın en kötü tarafı, az önce konuştuğumuz gibi herhalde, burada yaşamak için zaman gibi bir bedel ödemek yani. Bir kargaşanın içinde olmak da her zaman... Keyfin yerindeyken belki baş edebiliyorsun bu kargaşayla ve kaosla ama işler rast gitmediğinde birazcık böyle ruhen kötü hissettiğinde kendini, çok da böyle keyfin yerinde olmadığında bazen İstanbul üstüne üstüne gelebiliyor. Ya ben bu şehirden gideceğim. İzmir'e taşınacağım, Muğla'ya taşınacağım. Bunlar çok sık duyduğumuz şeyler. Bize "Antalya'ya gideceğim ben, orada yaşayacağım." bunları dedirtebiliyor bazen.
17:44 Emin:
Bizim bu yaşta bile söylemeye başladığımız şeyler aslında.
17:49 Cihat:
Evet, aynen öyle. Senin ne peki? Var böyle "Nefret ediyorum ya. Bunun olmasından hiç hoşlanmıyorum." dediğin bir şey?
17:56 Emin:
Ya, benim de yine benzer olacak. Trafik temelli olarak, şehrin kalabalığı. Yani cidden, düşünüyorum başka insanların rahat rahat yapabileceği şeyleri biz kalabalıktan dolayı çok uzun sürelerde yapıyoruz. Bu da insanı strese sokuyor. Bir yandan da ekstra, farklı bir şey söylemek istersem de yeşilliğin azlığı, parkların azlığı denilebilir.
18:24 Cihat:
Çok haklısın bence. O konu üzerinde bile belki hatta bir bölümde konuşuruz. Gerçekten hani bizim buna ihtiyacımız var. Ben şimdi Sarıyer'de yaşadığım için belki İstanbul'un bazı bölgelerine göre daha çok yeşilin içindeyim. Etrafımda hep ormanlar var. Bir deniz kenarına gitmem mesela çok kolay olabiliyor ama o kadar fazla beton var ki bu şehirde. Çünkü çok fazla insan görece küçük bir alanda yaşıyor. O alanlarda... O alanları ağaçlandırmamız lazım, o alanları yeşillendirmemiz lazım. Onlar bizim için çok değerli aslında. Şu an belki önemini çok da anlamıyoruz ama gerçekten daha fazla yeşil alana ihtiyacımız var... Ki Amerika'da yani New York'un ortasında Central Park gibi bir şey var mesela. Ben bu şehirde de öyle bir alan olsun, hatta ondan beş - on tane olsun çok isterdim. (Kesinlikle.) Bence buna o kadar çok ihtiyacımız var ki yani...
19:15 Emin:
Peki o zaman sana bir soru sorayım İstanbul'la alakalı. Bundan on sene sonra kendini İstanbul'da görüyorsun yoksa başka bir şehirde mi, başka bir ülkede mi görüyorsun? Eğer İstanbul'da görüyorsan da hangi semtte görüyorsun kendini, hangi ilçede görüyorsun? Merak ediyorum.
19:31 Cihat:
Şöyle düşünüyorum: Bu konu hakkında bir plan yapmadım. Hayat işte nereye götürürse birazcık... O akışa kapılmak istiyorum ama... On sene içerisinde yurt dışına taşınıp, bir süre yurt dışını tecrübe etmeyi ve dünya vatandaşı olmak deniyor ya hani onu yaşamak istiyorum. Avrupa olabilir, Amerika olabilir. Oraları görmek, oranın kültürünü tanımak, orayı daha iyi tecrübe edebilmek istiyorum. Günün sonunda Türkiye'de yaşadığımı düşünürsem, İstanbul'da yaşadığımı düşünürsem herhalde Anadolu yakasında, Bağdat Caddesi'ne yakın bir yerlerde yaşamayı tercih ederim diye düşünüyorum. Oranın çünkü dokusu, dışarıda gördüğüm insanlar, gittikleri yerler benim kafamda yaşamak istediğim o hayale çok uygundu. Orada da yaşamak istiyorum kesinlikle. İstanbul'da olursam büyük ihtimalle hep yani benzer yerlere gidiyor dilim ama... Erenköy'de olmak, Suadiye'de olmak çok isterim. Nedense o dokusundan çok memnunum oranın. Yürüyerek böyle Bağdat Caddesi'nde dolaşmak, ailenle Caddebostan'da sahile gitmek, oradan bir kahve almak, arkadaşlarını görmek, oralarda yemek yemek beni çok mutlu ediyor şu sıralar. Bunu ileride orada yaşayan bir insan olarak da tecrübe etmeyi çok isterim açıkçası. Senin kendini gördüğün yer neresi on sene içerisinde? Sence İstanbul'dan ayrılmış olacak mısın? Ya da burada yaşamaya devam edersen nerede yaşayacaksın? Böyle bir hedefin, hayalin var mı?
20:53 Emin:
Bunun cevabını bilmeyi gerçekten çok isterdim. Kesin bir şey söyleyemiyorum çünkü İstanbul, dedik ya: "Her gün başka duygular yaşatıyor insana". Bir gün aşık oluyorsun, bir gün nefret ediyorsun. O yüzden her gün başka bir karar alıyorum. Diyorum "Yok bu şehirde asla yaşanmaz, ben başka bir yere taşınacağım.". Bir yandan da diyorum ki "Ya aman Allah'ım İstanbul'dan başka bir yerde yaşamayı hayal dahi edemem.". O yüzden net bir şey söyleyemiyorum maalesef. Ama eğer olur da İstanbul'da yaşarsam, yaşamaya devam edersem belki Göktürk ya da Sarıyer tarafları olabilir. Veya Kuzguncuk, karşı tarafta Kuzguncuk, Kanlıca tarafları olabilir. Böyle biraz daha sakin yerlerde, güzel manzarayı, Boğaz'ı görebileceğim yerlerde ya da yeşilliğin içinde bir yerde yaşamayı tercih ederim diye düşünüyorum.
21:40 Cihat:
Sen daha izole yanıtlar verdin. İstanbul'un böyle daha kalabalıktan ve işte kargaşadan muaf alanlarını seçtin gibi geldi bana. Ben de tam tersi. Şu anda şey düşündüm: Buna Cihangir de diyebilirdim, bu soruya. (Aynen.) Cihangir'de yaşamayı da nedense çok istiyorum. Ya İstanbul'da mesela bu da çok sık oluyor. Bir yere gidiyorum, diyorum ki "Burası ne kadar güzelmiş!" (Ya işte kesinlikle!) Hani inanın mesela çok basit bir şekilde Anadolu yakasında metrobüste... İşte metrobüsle gidiyorum, Kadıköy'e doğru, Söğütlüçeşme'ye doğru... Fikirtepe'den geçerken, bu birkaç sene önce oluyor sanırım, daha önce böyle gecekondu bölgesi olarak gördüğüm bölgede uzayan giden rezidanslar görünce, o gökdelenleri görünce şok oldum mesela. Bambaşka bir şey oluvermiş hani. Orası değişmiş mesela. Kentsel dönüşümün varlığı, işte sürekli yeni insanların gelmesi, bazı insanların da gitmesi... Şehir de o kadar hızlı değişiyor ki... Belki de Göktürk mesela, o sakin dediğimiz, rahat dediğimiz yerden bambaşka, çok böyle kaotik bir yere de dönüşebilir. (Evet, evet.) Şimdi ben Göktürk'e yakın bir yerde çalışıyorum ve biliyorum yani şehir oralara doğru büyüyor ve Göktürk de çok hızlı gelişiyor. Şu an bir kasaba gibi. Hani izole bir kasaba gibi, kaliteli bir kasaba gibi. Ama böyle şehir de Göktürk'e yaklaşmaya başladı açıkçası.
22:56 Emin:
Bir de günbegün bunu gözlemleyince de çok ilginç oluyor yani. Düşününce şöyle bir yıl boyunca, o yeşillik olarak gördüğün yerler... Ya da herhangi bir bina, yapı olmayan yerlerin gittikçe dolması çok ilginç bir his aynı zamanda.
23:11 Cihat:
Aynen öyle. Böyle uzaydan çekilmiş görseller oluyor ya, uydu görselleri hani. (İstanbul sürekli güncelleniyor.) Yeşil miktarının azaldığını hayal edebiliyorum şu anda böyle. Bir de böyle "timelapse" videosunda yavaş yavaş o yeşiller gidiyor, yerine betonlar geliyor. (Aynen öyle.) Maalesef biz bunu yaptık yani. Hepimiz İstanbul'a taşınıyoruz çünkü ticaretin de merkezi burası. Tüm şirketlerin genel merkezleri çoğunlukla burada. Öğretmeni de buraya gelmek istiyor, doktoru da buraya gelmek istiyor, esnafı da burada olmak istiyor... Genel olarak herkes koştura koştura İstanbul'a geliyor. Üniversitelerin en iyileri çoğunlukla İstanbul'da, bazıları da Ankara'da. O yüzden öğrenciler de İstanbul'a gelmek istiyor. Öyle bir büyüyoruz ki, öyle logaritmik artıyor ki bu grafik... Ve sonunun gelip gelmeyeceğine dair bir fikrim yok açıkçası. Hani bir gün bu şehirde elli milyon insan yaşarsa ben şaşırmayacağım açıkçası.
24:05 Emin:
Ya böyle bir cazibe merkezi olmaya devam ederse elli milyon da olur. Yani çok ütopik bir şey değil söylediğin.
24:11 Cihat:
Aynen öyle. Hani taşı toprağı altın denen bir yer. Böyle bir tabir var mesela. Hani şu an hala böyle düşünülüyor mu bilmiyorum. Bu böyle çok yirmi, otuz sene, belki kırk sene öncesinin lafıdır ama... Şu anda taşı toprağı beton olmuş durumda. Birazcık taşı toprağı insan yani.
24:29 Emin:
Aynen öyle. Ya insanların akmaya devam ettiğini düşünürsek, taşı toprağı demek ki altın ki insanlar akmaya devam ediyor. Yoksa nüfusu azalan bir şehir olurdu.
24:39 Cihat:
Evet ama mesela şu an sana bir teklifte bulunulsa, deseler ki: Emin Güney şeridinde bir yere gideceksin, şu an kazandığın parayı kazanacaksın, yine benzeri bir kariyer yolun olacak. Eşinle beraber oraya gitmek ister misin? Mesela ne düşünürdün? Şu an bunu masaya koydu birisi diyelim.
24:54 Emin:
Şu anda gitmem herhalde ya. Çünkü burada potansiyelin, limitin üst sınırı yok. Kendin belirliyorsun diyebilirsin buna ama... Güney'de bir şehirde... Bilmiyorum yani. Standart bir hayat. Yani şu an genç olduğum için de bunu düşünüyor olabilirim ama şu anda kabul etmezdim herhalde. Sen?
25:15 Cihat:
Ya ben de kabul etmezdim diye düşünüyorum. Çok güzel söyledin aslında. Orada o kelime de "durulmak" birazcık. Hani o biraz emekli hayatı. (Aynen.) Hani hayatta artık yapacaklarımı yaptım ve artık sakin bir hayat yaşamak istiyorum. Huzurlu bir hayat yaşamak istiyorum. Basit dertlerim olsun istiyorum düşüncesi gibi geliyor bana. Oysaki hani şöyle bir seçenek olmaması çok üzücü: Hem huzurlu, mutlu ve sakin bir hayat yaşayıp hem de başarılı olamaz mısın? İlla sinir, stres ve böyle kaos mu olması lazım? Bu da düşündürücü açıkçası. Ben gitmezdim ama oradaki hayatı da burada yaşamak isterdim. Yani anlatabildim mi bilmiyorum. Hani o huzurun, o mutluluğun... Yani mutluluk belki göreceli bir şey bu konuda ama... O sakinliğin, dinginliğin yanında bir de potansiyeli olan, söylediğin gibi, bir şeyler başarabildiğim, kovaladığım zaman karşılığını alabileceğim bir yerde olmayı çok isterdim. İstanbul'un böyle bir yöne doğru gitmesini de çok istiyorum kendi adıma. Şu ana dek çünkü daha farklı bir yer, çok çabalaman gereken bir yer yani. Ben toplu taşımada insanlar gördüğüm zaman çoğunlukla bir yerden bir yere yetişmeye çalışıyor oluyorlar. İnsanların suratında böyle çok mutluluk görmüyorum, bunun pek çok sebebi var. Kültürel sebepleri vardır, ekonomik sebepleri vardır. Ama bu şehrin o boğucu yanını da yani tekrar özellikle vurgulamak istiyorum. Maalesef burada yaşamak da bizim böyle gülerek anlattığımız kadar kolay değil yani.
26:42 Emin:
Buradan da herkese kolaylıklar dileyelim. (Aynen öyle.) Yavaş yavaş İstanbul'u, İstanbul konusunu kapatalım ve bir sonraki konumuza geçelim. Bu bölümde size ya bir şarkı tavsiye ediyoruz ya da bir dizi, bir film tavsiye ediyoruz. Ancak ilk bölüme özel hem bir şarkı tavsiye edeceğiz hem de bir tane dizi tavsiye edeceğiz. Şarkıdan başlamak ister misin Cihat?
27:09 Cihat:
Tabii ki. Bu şarkıyı herhalde Türkiye'de 2000'lerin başında yaşamış olan herkes duymuştur diye düşünüyorum. Ama tekrar, özellikle konunun İstanbul olduğu bir bölümde bunu söylemeden geçmek istemedik. Seçtiğimiz şarkı "İstanbul'da Sonbahar". Teoman'ın şarkısı.
27:27 Emin:
Ancak bu şarkıyı gün içerisinde değil de daha çok böyle akşama, geceye doğru ben dinlenmesini şahsen tavsiye ederim. Yani özellikle böyle gözler kapatılıp, böyle sakin bir şekilde dinlerseniz, şarkının etkileyiciliği bence çok daha fazla oluyor.
27:42 Cihat:
Yani herhangi bir şarkı için böyle tavsiye edilen tüketim zamanı duymamıştım. Bu benim adıma da bir ilk oldu. Akşam üzeri ve akşam saatleri.
27:51 Emin:
karna.
27:53 Cihat:
Evet, onun gibi oldu. Yani şuna katılıyorum: "İstanbul'da Sonbahar" böyle hüzünlü bir şarkı olduğu için... Çünkü bir sonbahar durumunu anlatıyor ve Teoman muhteşem bir şair. Bu ülkenin belki de çok ikonik isimlerinden bir tanesi. (Evet.) İstanbul'da Sonbahar'ı da hani, tekrarlıyorum kendimi ama, gerçekten dinlemeyen çok az insan olmuştur. Yani ismini bilmese dahi radyoda duymuştur en azından diye düşünüyorum. Hani çok basit bir aşk hikayesini, çok basit bir sevgi halini çok naif anlatıyor. Ve hani "İstanbul'da Sonbahar" ismi çok doğru bir isim diye düşünüyorum. Çok güzel bir etiket yani. İstanbul'da sonbaharın öyle hüzünlü bir yanı var. Zaten sonbahar hüzünlü bir şeyken, hani İstanbul'da bunu yaşamak... İşte Beyoğlu'nda dolaşmak, o esnada böyle ellerin cebinde, hafif hüzünlüsün. Başın öne eğik, kendimi öyle canlandırabiliyorum yani. Belki kaç defa o pozisyonda bulunmuşumdur.
28:43 Emin:
Ben o kadar derin düşünerek bu tavsiyeyi vermemiştim ama sen beni etkiledin açıkçası.
28:47 Cihat:
Teoman işte, anladın mı? Gençlikte biz onu aşıladılar yani.
28:51 Emin:
Evet buna da Teoman'ın etkisi diyebiliriz. (Aynen öyle.) Dizi tavsiyesi olarak da İstanbul'un sokaklarını çok sık göstermesiyle, İstanbul'un dokusunu çok güzel hissettirmesiyle ben "Ezel" dizisini önereceğim. Ama tabii ki önerme sebebim bunlar değil, asıl önerme sebebim dizinin gerçekten harika bir dizi olması. Sen ne düşünüyorsun?
29:15 Cihat:
Yüzde yüz katılıyorum. Yayınlandığı dönemde de insanların çok severek izlediğini... Tabii ki hani tüm Türkiye sevdi ve izledi. Çok fazla böyle fanatiği oldu. Çok fazla seveni oldu dizinin. Belki şu anda eskisi kadar gündemde değil. Çünkü popülerliği biraz azalıyor. Yeni jenerasyon Ezel'i izlemiştir diye düşünüyorum ama eskisi kadar böyle gündemde değil. Çünkü televizyonda canlı olarak yayınlanmıyor an itibariyle. Aktif olarak televizyonda bulunmuyor. Ama insanlar YouTube'dan açıp izliyorlar, işte internetten kayıtlarını bulup izliyorlar. Ve ben mesela iki defa izledim sanırım. Televizyonda izlediğime ek olarak söylüyorum yıllar içerisinde. Ve her izlediğimde çok etkilendim. Hani Türk dizi tarihinin en önemli dizilerinden bir tanesidir büyük ihtimalle. (Kesinlikle.) Oyunculuklarını... Ya bunun hakkında bile bir bölüm yapabiliriz diye düşünüyorum. Vardır, eminim bu konu hakkında da konuşabilecek bayağı bir şey. Herkesin oyunculuğu çok iyi. Anlattığı hikaye çok iyi. Biraz Monte Kristo Kontu'ndan esinlenme veya hani onun biraz uyarlaması gibi bir yapısı var ama... Onun böyle Türk mozaiğine çok iyi yedirilmiş olduğunu düşünüyorum. (Kesinlikle.) Hani oturup izlerken gerçekten etkileniyor insan. Bazı sahnelerini atladığım oluyor. Tekrar izlerken bunu yapmıştım. Bazı öyle... Türk televizyonuna özgü dramatizasyon diye bir şey var. Bazı şeyleri çok uzatabiliyorlar. O kısımları atlıyorum ama hani izlememiş olan insanlar varsa, ya da sadece ismini duyup izlemiş kabul eden insanlar varsa kendini bence Ezel'e kesinlikle bir şans verin. Dizinin, bölümlerin uzunluğuna çok bakmayın. İlk sezonu çok acayip iyiyken ikinci sezonda bambaşka şekilde çok iyi. Sürekli seni şaşırtabilen bir dizi. Hani yabancı dizi standartlarında bir dizi olduğuna yürekten inanıyorum Ezel'in.
31:02 Emin:
Kesinlikle. Bence de çok üst düzey bir yapım. Yani sadece Türkçe öğrenenler değil, herkesin izleyebileceği, gerçekten çok kaliteli bir yapım gerçekten.
31:13 Cihat:
O da zaten... Hani o da ikonlaşmış bir dizi. O jenerik müziğinden oyuncularına kadar o diziyle anılmaya devam ettiler yani. O böyle etiketleri üzerinden atmaları çok kolay olmadı. İki tavsiyemiz bu kadar diye düşünüyorum.
31:35 Emin:
Evet, şimdi de bir sonraki konumuza geçiyoruz. Burada da size bir deyim, bir atasözü ya da bir kelime, bir deyiş tavsiye edeceğiz, açıklayacağız. Bugünün deyimi de yine konumuzla alakalı. İstanbul'un Üsküdar'ıyla alakalı bir deyim. Deyimimiz "Atı alan Üsküdar'ı geçti.". Çok sık kullanıyor musun Cihat bu deyimi, günlük hayatında?
32:00 Cihat:
Neredeyse hiç kullanmıyorum ama... Yani çünkü çok böyle kulağa havalı gelen bir deyim bu. "Atı alan Üsküdar'ı geçti."yi duymak çok hoşuma gidiyor. Çocukken bunu öğrendiğimiz dönemi hatırlıyorum. Yani atasözleri kitabını, böyle deyimler kitabını falan okurken ya da biri söylediğinde böyle atla koşturan biri var böyle... Hani surlardan falan geçiyor. (Aynen.) Benim kafamda öyle bir görüntü var yani.
32:24 Emin:
Anlamını açıklayalım önce. "Atı alan Üsküdar'ı geçti." deyiminin manası: Fırsatın, bir fırsatın kaçırılıp artık yapılacak bir şeyin kalmadığını anlatan bir söz. Yani bir şey için çok geç kalındıysa "Atı alan Üsküdar'ı geçti." deyimi kullanılabilir.
32:42 Cihat:
Bunun tarihsel bir açıklaması var acaba? Mesela bu deyimi gerçekten herkes biliyor diye düşünüyorum. Ama bunun altında yatan sebep ne yani? Neden Üsküdar'ı geçiyor at mesela? Hani bunun üzerine bir açıklama olup olmadığını çok merak ettim. Bilgin var mı?
32:57 Emin:
Biraz araştırdım, biraz uzun bir hikayesi var. Burada çok bahsetmek istemiyorum. (Yormak istemiyorum sizi dedin yani?) Evet, yani dinleyicileri de burada yormak istemiyorum. Merak eden varsa "Atı alan Üsküdar'ı geçti." deyiminin hikayesi diye aratabilir. Köroğlu ile ilgili bir hikayesi olduğu anlatılıyor vesaire... Ama özetle işte Üsküdar'dayken birine soruyorlar, işte o aradıkları kişiyi, o kişi de "Ohooo!" diyor, "Atı alan Üsküdar'ı geçti!" şeklinde bir kullanımı var falan. (Ohoo, çoktan gitti anlamında yani.) Aynen, çoktan gitti anlamında. Şu anda günümüzde de bu şekilde kullanılıyor. Eskiden çok daha sık kullanılıyordu. Şu anda biraz daha azaldığını fark ediyorum bu deyimin kullanımının. Ama siz de bir şeyin artık çok geç kalındığını anlatmak için "Ohoo, atı alan Üsküdar'ı geçti." şeklinde bu deyimi kullanabilirsiniz.
33:51 Cihat:
Ama bu deyimi kullanırken hep başta bir "Ohooo" deniyor değil mi? (Deniyor, aynen.) Bana şu an öyle gibi geldi.
33:54 Emin:
Evet, hiç direkt atı alan Üsküdar'ı geçti diyeni duymuyorum. Genelde bir "Ohooo, atı alan Üsküdar'ı geçti." diye kullanılıyor.
34:04 Cihat:
Evet, zaten böyle biraz hani didaktik de bir yanı var. Yani karşı tarafa bir şey anlatmaya çalışıyorsun yani. (Aynen öyle, evet.) Hani sen farkında değilsin abi, olay bitti çoktan. Onun gibi de bir yanı var.
34:21 Emin:
Evet, yavaştan artık Podcast'imizin son kısmına ve sonuna doğru geçebiliriz. Normalde son bölümümüzde soru cevap yapmak istiyoruz. Ancak bu ilk bölüm olduğu için henüz bir aldığımız soru yok, doğal olarak. Sorularınızı bize açıklamalar kısmındaki linklerimizden iletebilirsiniz. Instagram hesabımızdan, YouTube hesabımızdan ya da mail adresimizden bize iletebilirsiniz. Biz de seve seve bu son kısımda soruduğunuz soruları Cihat'la beraber cevaplamak istiyoruz.
34:51 Cihat:
Evet, kesinlikle katılıyorum. Daha önce söylediğimiz gibi bu bizim için sadece bizim anlatacak çok fazla şeyimiz var. Biz anlatalım, siz de dinleyin düsturu ile yaptığımız bir şey değil. Daha çok üzerine konuşmak istediğimiz, tartışmak istediğimiz konular var birbirimizle. Ama bunu yaparken de sizin geri dönüşlerinizden bir şeyler öğrenmek istiyoruz. Belki o konu hakkında, sizden duyacağımız fikirle bizim de o konuya bakış açımız çok değişecek. Bu fırsatı kesinlikle değerlendirmek istiyoruz. Bundan bizi mahrum bırakmayın istiyoruz. Sorularınız olabilir, bize söylemek istedikleriniz olabilir, üzerine konuşmamızı istediğiniz bir konu olabilir... Bunları bize bildirirseniz, biz de Podcast'imizin bu son kısmında bunlara yanıt vermek, bunlar üzerine konuşmayı çok istiyoruz açıkçası. (Evet.) Bugünlük bu kadar diye düşünüyorum.
35:42 Emin:
Aynen öyle. İlk bölüm böylece sona ermiş oldu. Bizi dinlediğiniz için çok teşekkür ederiz. Easy Turkish Podcast'ini desteklediğiniz için, dinlediğiniz için çok teşekkür ederiz. Bir sonraki bölümümüzde, haftaya görüşmek üzere.
35:58 Cihat:
Görüşmek üzere.